Filmler ve Aşklar
Kişilik Teoremine göre insanların her birinin içinde 6 farklı arketip yer almaktadır. Özellikle Hollywood filmlerinde, insan doğasında yer alan, bu temel 6 arketip kullanılır. Böylece herkes kendisiyle bütünleştirebildiği bir film bulabilir. Bu da filmleri seyredebilir kılar. Faculty of Astrological Studies eski başkanı astrolog Clare Martin, haritamızdaki akslarla film karakterleri arasında bir bağlantı olduğunu, var olan 6 tip psikolojik arketipin bütün aşk filmlerinde kullanıldığını savunuyor. Bu 6 arketip, astrolojide akslar olarak bahsettiğimiz burç çiftlerini içine alıyor.
Akslara Çok Farklı Bir Bakış
Astrolojik doğum haritamızdaki akslar ilişkilerimiz açısından önem taşır. Peki, aks dediğimiz şey nedir? Doğduğumuz zaman Doğu Ufkunda bir burç yükselir ve biz buna Yükselen Burç deriz. Bu nokta önemlidir, çünkü bu bizim dünyaya geliş noktamızdır. Bu burcun bulunduğu aks kadersel olarak bizim ilişki şeklimizi belirler. Sahip olduğumuz haritayı hangi alanlarda ve nasıl kullanacağımızı Yükselen Burcumuz belirler; çünkü bütün gezegenler buna göre haritada konumlanır.
Genellikle romantik ilişki içine girdiğimizde kendimizi ifade etmek isteriz. Sağlıklı kadın erkek ilişkileri eşitlik ilkesine dayanır ve haritamızdaki 1. ev (ASC: yükselen burç) ve 7.ev (DSC: alçalan burç) akslarının bulunduğu burçlarla tanımlanır. 1.ev kimliğimizi ve kendimizi dış dünyaya nasıl sunduğumuzu gösterirken, 7.ev karşımızda, yakın ilişki içinde hangi özellikte kişileri aradığımızı gösterir. Nasıl bir kimliğe sahip, kendini dış dünyaya nasıl sunan birini aramaktayız? 7.ev, eşimizi ve bize çekici gelen kişilerin özelliklerini yansıtır. Haritamızdaki 1.ev yani Yükselen Burcumuz (ASC) ‘Ben’i, bunun tam karşısında yer alan 7.ev, yani Alçalan Burcumuz (DSC) ise ‘Sen’i gösterir. Bu iki burç bir aks oluşturur ve 1. ev / 7. ev aksı ‘yatay’dır. Yani ilişkilerde ideal olan eşitlik dengesi vardır. Fakat bazen kişi gelişimine devam ederken, erken çocukluk döneminde ebeveynleriyle olan ilişkilerinde bazı pürüzler yaşayabilir. Bu dönemde yaşanan herhangi bir problem kişinin olgun yaşlarında da, bu eşitlik dengesine sahip olmayan ilişki türünü benimsemesine neden olabilir. Bu sebeple bazı kişiler, romantik ilişkilerinde de, ebeveynleriyle yaşadıkları 4. /10.ev türünde ilişkilere devam edebilir.
4.ev/10.ev aksı genellikle ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkiyi anlatan akstır. Bu aks ‘dikey’dir. Yani eşitlik ilkesi yoktur. Hiyerarşi vardır. Yetişkin dönemde ise, bu aks kişinin kendi geçmişi, genetik kökleriyle ve alt yapısıyla, toplumsal alanda kendisini nasıl ifade ettiğini gösteren bir köprü vazifesi görür.
Clare Martin’in araştırmasında, bu aksların ilişkiler için ne derece önemli olduğunu görmekteyiz. Filmlerle bütünleştirilen aksları incelerken daha çok ‘yatay’ olarak adlandırdığımız 1.ev / 7.ev aksı temel alınmaktadır. Yani Yükselen Burcumuz ve bunun karşısındaki burcun bulunduğu aks. Nadir olarak da ilişkilerde ‘dikey’ olarak adlandırdığımız 4.ev /10.ev aksı baskın olur.
Haritanın Akslarını Nasıl Buluruz?
Kendi haritamızdaki ilişki akslarını nasıl bulabiliriz? Aksların tam olarak ne olduğunu göstermek için birkaç örnek verebiliriz. Akslar haritamızı kesen doğrulardır. 1.ev / 7.ev aksı, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Yükselen Burç ve onun tam karşısında yer alan Alçalan Burcun bulunduğu doğruya denir. Örneğin; Yükselen Burcunuz 15° Yengeç ise, bunun tam karşısında, 7.evde yer alan nokta 15° Oğlak olacaktır. Yani ilişkilerinizde Yengeç – Oğlak aksı ön plandadır. Bu bir sarkaç gibi iki uca da giden bir enerjidir ve zıtlığın iki tarafı arasında gidip gelebilirsiniz. Bu sebeple haritadaki aksı bir bütün olarak ele almak gerekir. Yine aynı şekilde haritanızın tepe noktası, MC ve/veya 10.ev olarak da kabul edilen nokta 5° Yay Burcuysa, bunun karşısında yer alan IC ve/veya 4.ev kasbı da 5° İkizler Burcu olacaktır. Dolayısıyla 4.ev/10.ev aksınız İkizler/Yay aksı olur.
Yükselen Burcunuzu bilmiyorsanız lütfen tıklayınız…
Clare Martin’in teorisinden yola çıkarak aksları, filmlere değinerek inceleyelim.
KOÇ/TERAZİ AKSI: AŞK VE SEKS
Disipline Edilmiş Çocuk.
Sloganı: “Kalbimi tamamen açarsam reddedilirim”
Bu aksın duygusal reaksiyonu ‘Derin İncinme’dir.
Bu aks cinsellik ve cinselliğin gelişimiyle ilgilidir. Cinsel ret edilme ya da cinsel olarak kullanılmayı içerir. Haritalarında bu aksa sahip kişiler ilişkilerle ilgili obsesif davranışlar sergileyebilirler. Kişinin sevgi arayışı ve sevilme ihtiyacı o kadar yoğun olur ki, ilişkilerini devam ettirebilmek için her zaman ‘doğru ve düzgün’ davranmaya çalışırlar. Bu kişilerde, histeri, baştan çıkarma, ayartıcı davranışlar ve dikkat çekmek isteyen yapı diğer akslardan daha fazla gözlemlenir. Kişi duygusal olarak dengesiz olabilir ve benmerkezcidir.
Bu kişiler ‘İlişki Üçgenleri’ yaşamaya daha fazla çekilirler. Yani evli bir kişiyle beraber olma, eşin onu aldattığını bile bile ilişki içinde kalma ya da iki kişiye aynı anda aşık olma gibi durumlar bu aksa sahip kişilerde daha sık görülür. Yine bunlardan kaynaklanan suçluluk ve günah duygusu bu kişilerde her zaman ağır basar.
Bunun sebeplerinin başında, Koç/Terazi aksına sahip kişilerin çocukluk döneminde karşı cinsteki ebeveynlerine aşırı önem vermesinden kaynaklanır. Ebeveynler birbirleriyle evli oldukları için, çocuk için karşı cinsteki ebeveyn her zaman başkasıyla ilgili olarak kalacaktır. Onun için tam olarak müsait değildir. Bu durumda aynı cinsteki ebeveyn rakip olarak kalır. Fakat ebeveynin üstünlüğü kabul edildiği için çocuk karşı cinsteki ebeveyni, aynı cinsteki ebeveynle paylaşmak zorunda kalacaktır. Kişinin ileriki yaşlarda ‘İlişki Üçgenleri’ne çekilmesinin bir diğer nedeni de bu olur. Kişi her zaman, onun için ‘tam olarak müsait olamayan’ kişilerle ilişkiye girmeyi tercih edebilir.
Bu aksa sahip kişinin ailesi çocuğun cinselliğiyle başa çıkamazsa onu cinsel olarak kullanabilir ve çocuğu bu konuda suçlu hissettirir. Cinsel olarak kullanma taciz anlamına gelmez. Bu daha çok bilinçaltında gerçekleşir. Sonuç olarak kişi cinsel olarak baştan çıkarıcı olur ya da cinselliği ret eder. Çocuk ebeveynini mecazi anlamda ayırabilir ve karşı cinsten olan ebeveyni ile iyi bir ilişki kurabilirse şanslıdır.
Kişinin ilişkilerde cinsellik ve aşkı aynı anda bulması oldukça zordur. Cinsel olarak çekici bulduğu kişileri sevemez ve ilişkiyi devam ettiremez. Aşık olup sevdiği kişilerle de cinsel çekiciliği korumakta zorlanır. Bu sebeple hiç tatmin olamaz, mutlu olması zordur. Aşksız bir evlilik yaşayabilir ve bu evlilik içinde gerçekleştiremediği birçok cinsel fantezileri olur. Eş ve seks arasında bölünebilir. Bu aksa sahip kişiler, çoğu zaman ilişki üçgenleri yaşadıktan sonra eşlerine geri dönerler.
Koç – Terazi aksı en güzel anlatan filmler hangileri?
CLOSER (2004)
Daha da Yaklaş
Julia Roberts, Jude Law, Natalie Portman ve Clive Owen’ın başrollerini paylaştığı film Koç/Terazi aksı için çok güzel bir örnek oluşturuyor. Cinsellik, aldatma, kıskançlık, ve suçluluk duygusu filme hakim. İlişkileri sürdürmek uğruna söylenen yalanlar ve kişilerin kendilerine söyledikleri yalanlar…
Anna (Julia Roberts), Dan (Jude Law), Alice (Natalie Portman) ve Larry (Clive Owen) tesadüfen bir araya gelen 4 yabancıdır. Sonunda hepsi birbirleriyle ilişki içine girer, fakat duygusal olarak yakınlaştıklarında, beraber olmadıkları kişi hep çekici gelir. Yani film içinde birden fazla ilişki üçgeni yaşanmaktadır.
Filmde herkes sahip olamadığı şeyi arzular. Anna(Julia Roberts) Larry’le(Clive Owen) beraberken Dan’le(Jude Law) gizli bir ilişkiye girer ve bu ilişki sonucunda evliliğini noktalayarak Dan’le yaşamaya başlar. Fakat Dan’le beraberken Larry’le onu aldatır ve daha sonra Dan’den ayrılarak filmin sonunda tekrar Larry ile bir araya gelir. Anna’nın ilişkilerinde cinsellik ve suçluluk duygusu her zaman bir arada yaşanmaktadır. Dan ise Alice(Natalie Portman) ile beraberken Anna ile tanışır ve Alice ile olan beraberliğinde her zaman Anna’yı arzular. Alice’in onu delicesine sevmesini önemsemez. Filmdeki bütün karakterlerin her zaman müsait olmayan, ulaşılamayan kişiye gitme takıntıları var, çünkü karşı cinsteki ebeveyn müsait değil.
L’ULTIMO BACCIO (2001)
Son Öpücük
5 yakın erkek arkadaşın ilişkilerine değinen film de Koç/Terazi aksı ilişkilere başka güzel bir örnek. Filmde herkes elde edemeyeceği kişiye aşık. Anneanne olmak üzere olan Anna kocasıyla mutsuzdur ve eski aşkını düşünmektedir. Ama hiçbir zaman da eski aşkıyla beraber olmamıştır, kocasının yanında kalmıştır. Anna’nın kızı Giulia(Giovanna Mezzogiorno), Carlo (Stefano Accorsi) ile mutlu bir beraberlik yaşamaktadır. Fakat Giulia hamile kalınca Carlo genç bir kızdan hoşlanmaya başlar ve onunla bir gece beraber olur. Giulia bunu öğrenir ve Carlo’yu terk etmek ister. Bunun üzerine Carlo’nun gözü, kendisine ümitsizce aşık olmuş olan genç kızı görmez. Şimdi tek isteği Giulia’yı geri kazanmaktır.
Bir taraftan da Carlo’nun arkadaşı ümitsizce eski sevgilisine aşıktır ve kızın başka biriyle beraber olması ona karşı olan tutkusunu daha da körüklemektedir. Belki de elde edilemez olması onu dayanılmaz kılar.
Sonuç olarak filmdeki bütün ilişkilerde herkes elde edemediği karşı cinsi arzuluyor, fakat sonunda hiç biri de eşlerinden vazgeçemiyor. Eninde sonunda hepsi eşlerine geri dönüyorlar. İlişkilerde cinsellik her zaman ön plana çıkıyor; istedikleri gibi cinsel ilişki kurabildikleri kişilerle birlikte yaşayamıyor, onlara kalplerini tam olarak açamıyorlar, buna karşın daha yakın oldukları kişilerle cinselliği tam anlamıyla yaşayamayıp başka kişileri arzuluyorlar.
Vicky Cristina Barcelona (2008) İlişki üçgenleriyle dolu bir film.
BOĞA/AKREP AKSI: İHTİYAÇ
Terk Edilmiş Çocuk.
Sloganı: “İhtiyaç duymaya hakkım yok”
Bu aksın duygusal tepkisi ‘Bitmeyen Öfke’dir.
Bu aks ihtiyaçlarla ilgilidir. İhtiyaçlar göz ardı edilir ya da karşılanamayacak kadar büyük olurlar. Kişi kendini bir kenara bırakıp karşısındaki kişiye bağımlı olmayı tercih edebilir. Kişi iki uç arasında gidip gelir. Ya terk eder ve kaçar ya da karşısındaki kişinin içine girerek fazlasıyla bağımlı ve tutkulu bir karakter sergiler. Arzuları çok güçlüdür. Bir şeyi ya da birini kafasına koyunca mutlaka sahip olmak ister.
Bu aksa sahip kişiler ilişkilerinde hiçbir zaman karşılanamayacak ihtiyaçlar içinde olurlar. Hiçbir zaman doyuma ulaşmazlar ve her zaman daha fazlasını isterler. Bu tatminsizlik ileri derecelerde tutkuya ve takıntılı durumlara dönüşebilir.
Kadınlar bu durumda beraber oldukları erkeği elde edebilmek ve kendine çekebilmek için intihara bile kalkışabilirler. Erkeklerde uç örneklerinde cinayete teşebbüs veya eşlerine şiddet uygulamak gözlemlenebilir. Bu tabii ki bu aksa sahip herkesin bu şekilde davranacağını göstermez, fakat bu davranışlar bu aksa sahip kişilerin zorlandıklarında ve aşırı uçlara gittiklerinde güdüsel olarak yapabilecekleri davranışları gösterir. “Benim değilsen kara toprağınsın” sözü, bu aksın Alaturka ifadesidir.
Eğer kişi bu aksın tınısı içinde değilse gelen bir transit, örneğin güçlü bir Plüton transiti bu etkiyi harekete geçirecektir.
FATAL ATTRACTION (1987)
Öldüren Cazibe
En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil 6 dalda Oscar’a aday gösterilmiş olan film Boğa/Akrep aksına güzel bir örnek oluşturuyor. Dan Gallagher (Michael Douglas)
Karısının şehir dışında olduğu sırada Alex Forrest (Glenn Close) ile ilişkiye girer. Önce sıradan cinsel bir kaçamak olarak başlayan ilişki, Alex’in Dan’e takıntılı bir hal alan aşkına dönüşür. Dan Alex’den ayrılmak istediği zaman kadın buna izin vermez ve Dan’i tehdit etmeye başlar. İlk önce intihara teşebbüs eder. Fakat bu şekilde de Dan’i elinde tutamayacağını anlayınca O’nu karısını ve çocuğunu öldürmekle tehdit eder.
BITTER MOON (1992)
Acı Ay
Ünlü yönetmen Roman Polanski’nin filminde güçlü bir cinsellikle başlayan ilişkide çift, cinsel fantezilerini gerçeğe dönüştürmeyi bir tutku haline getirir. Oscar (Peter Coyote) ve Mimi’ye (Emmanuelle Seigner) daha sonra bu uç fanteziler bile yeterli gelmemeye başlar. Kadın adama bağımlı hale gelir ve onun adete kölesi olur. Oscar bu durumdan sıkılarak kaçmaya başlar, fakat Mimi’nin sevgisi Oscar’a karşı obsesif bir hal alır ve ona olan kızgınlığından onu sakatlar. Daha sonra da ona daha fazla acı çektirmek için yanına taşınır ve bakımını üstlenir. Tabi cinsel olarak tutkulu yönünü başkalarıyla beslemeye devam eder ve Oscar’ın da bundan haberdar olmasını sağlar. Cinsellik, tutku, kıskançlık, intikam duygularının oldukça üst seviyede olduğu bu film Boğa/Akrep aksının en uç düzeyde kullanıldığı bir örnek.
Anna Karenina (2012) Aşkı uğruna her şeyi hiçe sayarak aşkının peşinden giden bir kadın.
Tüm Twilight serisi… Sevgisi uğruna ölmeyi kabul etmek. Ölümlü/ölümsüz olma temalarıyla dolu film serisi.
İKİZLER/YAY AKSI: KENDİ KENDİNE YETEN
Kendine Özgü Çocuk.
Sloganı: “Tuzağa düşürüldüm ve kıstırıldım. Çaresiz durumdayım”
Bu aksın duygusal tepkisi ‘Panik’tir.
Bu aks özgürlükle ilgilidir. Çocuğun bağımsızlığı ve macera isteği ebeveyn için tehdit edicidir. Bu sebeple anne baba desteği ve onayı geri çeker. Bu aksa sahip çocuğun içinde her zaman yeni ufuklar keşfetme ve ilerleme isteği vardır. Fakat çabuk ilerleyen çocuk karşısında ebeveynler korkuya kapılır ve bu davranışları onaylamazlar. “Çok fazla uzağa gittin, çok çabuk yürüdün, çok çabuk öğrendin. Biraz bekle. Dur!” diyeceklerdir. Bu da çocuğun sıkışık ve tuzağa düşmüş gibi hissetmesine neden olur. Bu durum ileriki yaşlarda kişinin ilişkileri içinde de, yakınlaştığı zamanlarda tuzağa düşmüş gibi hissetmesine neden olur. Kişi, eşinin ya da sevgilisinin kendisini kısıtlayacağından veya onu engelleyeceğinden korkar. Bu sebeple her zaman ona özgürlük veren, ufkunu geliştirmesine yardım eden ve ona yeni şeyler öğreten kişilere çekim duyar.
Bu aksa sahip kişi tek bir şeye bağlanmamak için kimliğini başkaları sayesinde ya da gelip geçici nesneler aracılıyla bulur. Bu aksa sahip bir kişinin heyecanlanmaya ve drama ihtiyacı vardır. Çoğu zaman toplumla uyuşmayan davranışlarda bulunur. Hem sosyallik ve ortak yaşamı arar, hem de bundan kaçar.
ADDICTED TO LOVE (1997)
Aşk Tutkunu
Sam (Matthew Broderick), küçük bir kasabada yaşayan bir astronomdur. Linda’ya (Kelly Preston)’ya aşıktır ve çift evlenmeyi düşünmektedirler. Linda kasabanın ilkokul öğretmenidir. Okulu temsil etmesi için New York’a çağrılır. Bu Linda için eşsiz bir fırsattır, çünkü o bu küçük kasabadan sıkılmıştır. Kasabada her şey küçüklüğünden beri aynıdır, fakat o farklı dünyaları, yenilikleri keşfetmek istemektedir. Sam hiçbir zaman kasabadan ayrılmak istemez çünkü istediği her şeyin bu küçük kasabada olduğunu söyler. Bu Linda için çok sıkıcıdır. O dışarıdaki fırsatları görmek, vizyonunu genişletmek ister. New York çok farklı ve hareketli bir dünyadır ve Linda için orada keşfedilecek çok şey vardır. Zaten New York’a gidince de Fransız bir restoran sahibine aşık olur ve gerçek aşkı bulduğunu söyler. Sam’in onu geri alma çabaları boşunadır.
MY FAIR LADY (1964)
Audrey Hepburn ve Rex Harrison’in unutulmaz filmi İkizler/Yay aksının en güzel örneklerinden biri. Film çiçekçi sokak kızının dilbilim uzmanı tarafından eğitilmesini konu alır.
Dilbilimci Prof. Higgins (Rex Harrison) arkadaşıyla girdiği bahis üzerine, ağzı bozuk çiçekçi Eliza’ya (Audrey Hepburn) 6 ayda düzgün konuşmayı öğretmeyi ve O’nu eğitmeyi amaçlar. Eliza profesörün evinde kalacak, diksiyon dersleri alacak ve bir hanımefendi olarak yetiştirilecektir. Aralarında bir nevi öğretmen öğrenci ilişkisi başlar.
THE NEW WORLD (2005)
Yeni Dünya
Yönetmen Terrence Malick’in filmi… Amerika’nın keşfini romantik bir hikayeyle anlatan film, Kaptan John Smith ve kızıl derili prenses Pocahontas’tan ilham almış. Farklı iki dünyaya ait iki kişi arasındaki romantik ilişkiyi anlatıyor. Dil farklılıklarına rağmen büyüyen romantik aşk ve kültür farklılıklarının yeni şeyleri keşfetmeye açtığı kapılar… Her iki karakter de birbirlerinden çok şey öğreniyor ve birbirlerinin farklı dünyalarını keşfediyorlar.
YENGEÇ/OĞLAK AKSI: GÜVENLİK
Beğenilmeyen Çocuk.
Sloganı: “Var olmaya hakkım yok”
Bu aksın duygusal tepkisi ‘Dehşet Saçmak’ olur.
Bu aks güvenlikle ilgilidir. Çocuğun erken çocukluk döneminde içinde bulunduğu ev ortamı düşmanca ya da soğuk olabilir. Aile içinde, direk çocuğa karşı olmasa bile, ebeveyn arasında soğukluk söz konusu olabilir. Bu da çocuğun dışlanmış hissetmesine neden olur. Çocuk başkalarının ve dış dünyanın acı ve hüsran kaynağı olduğunu düşünür. İleriki yıllarda kişinin bilinçaltında yatan bu izler, ilişkilerinde dışlanmasına, asosyal olmasına ya da kendini çevresinden soyutlamasına neden olabilir. Kişi “Kimse beni sevmiyor, kimse beni anlamıyor. Ben bu dünyaya yabancıyım. Herkes çok farklı ve garip. Buraya ait değilim, ben uzaydan gelmiş olabilirim” diyebilir. Kişi dış dünyayla zihinsel olarak bağlantıya geçer, fakat duygular soğuk olduğu için onlarla temasa geçmekte zorlanır. Bu kişiler spiritüalizme daha yakındır. Bu dünyada bulamadıkları sıcaklığı kendilerinden daha büyük bir gerçeklikte ararlar.
LOST IN TRANSLATION (2003)
Bir Konuşabilse
Billy Murray ve Scarlett Johansson’un 2003 yılında gösterime giren filmi Yengeç/Oğlak aksı için çok güzel bir örnek.
Bob (Bill Murray) uluslararası alanda şöhrete sahip fakat eskisi kadar aranmayan bir film yıldızıdır. Rol bulmakta zorluk çekmektedir. Bu sebeple Tokyo’daki bir reklam filminde oynamayı kabul eder. Tokyo onun için çok yabancıdır ve tuhaf bir yerdir. Çevresiyle iletişim kurmakta zorlanır. Karısıyla olan ilişkisi de istediği gibi değildir. Karısının onu anlamadığını düşünür ve içinde bulunduğu dünyada kendini çok yalnız hisseder.
Charlotte (Scarlett Johansson) ise fotoğrafçı eşi John’un yapacağı çekim için Tokyo’da bulunmaktadır. Kocası John sürekli olarak çalıştığı için O da bu farklı ülkede kendini çok yalnız ve yabancı hisseder. Kocasının içinde bulunduğu çevreyi çok yüzeysel bulur ve Tokyo’nun kalabalığı içinde oldukça yalnızdır. Farklı amaçlar için Tokyo’da bulunan Bob ve Charlotte kaldıkları otelde tanışırlar. Önceleri zaman geçirmek için sohbet şeklinde olan ilişkileri giderek karşı koyamadıkları bir yakınlaşmaya dönüşür.
THE BODYGUARD (1992)
Güvenlik ve korunmayla ilgili bu film Yengeç/Oğlak aksı için çok güzel bir örnek oluşturuyor. Eski gizli servis ajanı olan Frank Farmer (Kevin Costner), takıntılı bir hayranı tarafından sürekli tehdit edilen pop yıldızı Rachel ‘Rach’ Marron’ı (Whitney Houston) koruma görevini kabul etmiştir. Önceleri, gözü güvenliği sağlamak dışında hiçbir şey görmeyen Frank ile ünlü ve başarılı pop yıldızı Rachel hiç anlaşamazlar. Fakat daha sonra aralarındaki korunma/koruma ilişkisi aşka dönüşür. Kalbinin kapılarını aşka kapamış olan sert Oğlak karakterli Frank, aşkı ve sorumluluğu arasında sıkışıp kalmıştır. Rachel ise ilk başlarda soğuk ve şöhretin getirdiği mesafeli havayı koruyan, sürekli emerler veren tavrıyla Oğlak karakterini canlandırıyor gibi görünse de, daha sonraları, aslında dışına kabuk örmüş olan ve korunmaya çok muhtaç haliyle Yengeç tipine bürünüverir.
ASLAN/KOVA AKSI: KENDİNE GÜVEN
Kullanılmış Çocuk.
Sloganı: “Kullanıldım, manipüle edildim ve aşağılandım”
Bu aksın duygusal tepkisi ‘Güçsüz Öfke’dir.
Bu aks kişinin kendine olan güven duygusuyla ve kendini kabul etmesiyle ilgilidir. Kişi çocukluğundan itibaren ebeveynlerinin arzularını ve tutkularını yaparak kullanılmıştır. Toplumda kişinin yanıltısı yüzü kabul görmektedir, fakat gerçek kendi benliği zayıf düşmekte ve göz ardı edilmektedir. Bu, kişinin bilinçaltında kullanılmışlık olarak yer eder. Bu kişiler kendi değerlerini ve kim olduklarını tam olarak bilemezler. Bunu ancak hayatlarının ileriki dönemlerinde anlayabilirler.
Bu aksa en güzel örnek; 5 yaşındaki çocuğun güzellik kraliçesi yapılmaya çalışılması veya çocuk yaşta reklamlarda ya da filmlerde oynayarak ünlü olan çocuklardır. Bu çocuklara aileden gelen mesaj şudur: “Olduğun kişi olma, benim olmanı istediğim kişi ol”. Çocuk ailesinin beklentilerini yapar. İleriki yaşlarda ise her zaman kendini toplumun beklentilerini yapmak zorunda hissederler.
Bu kişiler güdüsel olarak gösterişi severler ve kendilerini gösterişli bir şekilde dış dünyaya sunarlar. Böylece küçümsenmeyeceklerine inanırlar. Kendilerine duydukları güven eksikliğini aşırı gösterişle kapatmaya çalışırlar.
PRETTY WOMEN (1990)
Özel Bir Kadın
Richard Gere ve Julia Robert’ın unutulmaz filmi Aslan/Kova aksının güzel bir örneğidir. Richard Gere’in oynadığı karakter burada aksın Kova tarafını gerçekleştiren kişiyi oluşturur. Edward Lewis (Richard Gere) iyi bir iş adamıdır. Toplum tarafından takdir edilir ve yaşaması gereken hayatı yaşar, fakat bu hayatın içinde çok mutsuzdur. Babası tarafından kullanılmıştır. Aile şirketinde çalışmaktadır. Ailesinin ve toplumun ondan beklentilerini yapmaya devam eder. Vivian Ward (Julia Robert) ise tamamen kalbinde yaşayan birisidir. O burada aksın Aslan tarafını gerçekleştiren kişiyi canlandırmaktadır. Görgü ve adap kurallarından habersizdir, fakat yine de sıcak gülümsemesiyle pek çok kişinin kalbini kazanabilir. Hayatı dilediği gibi yaşar. Bu filmde akıl ve kalp arasındaki çekim işlenmekte.
BRIDGET JONES’S DIARY (2001)
Bridget Jones’un Günlüğü
Bu film de ‘Özel Bir Kadın’ gibi akıl ve kalp arasındaki çekimin güzel bir örneği. Mark Darcy (Colin Firth) başarılı bir İnsan Hakları avukatı. Burada tam bir Kova karakterini göstermekte. Yüksek sınıfa mensup, İngiliz toplumunun kuralcı ve geleneksel yapısı içinde her zaman beklentileri gerçekleştiriyor ve ‘düzgün’ davranıyor. İçinde bulunduğu derli toplu hayattan sıkılıyor ama ailesinin ve toplumun ondan beklentisi bu doğrultuda. O da bunu yapmaya alışık. Fakat kendisi gibi, geleneksel düzene uyan, disiplinli ve sosyal sorumlulukların farkında olan, beraber çalıştığı avukat kadına aşık değil. Çünkü o da tıpkı kendisi gibi. Bu sebeple aptalca hatalar yapan Bridget’e (Rene Zellweger) aşık oluyor. Çünkü Bridget kalpte yaşıyor. Toplumun ondan beklediği gibi değil de içinden geldiği gibi yaşıyor. Kilo vermesi gerektiğini düşünüyor ama yemeyi ve içki içmeyi çok seviyor, bundan vazgeçemiyor. Sesinin kötü olduğunu bilerek şarkı söylüyor, kendini ifade ediyor. Burada tam bir Aslan karakterini oluşturuyor.
YOU GOT MAIL (1998)
Mesajınız Var
Kathleen Kelly (Meg Ryan) küçük bir kitapçı dükkanına sahiptir. Kitapları ve çocukları çok seviyor. Burada Aslan karakterini oluşturuyor. Joe Fox (Tom Hanks) ise başarılı bir iş adamı. Aile şirketinde çalışıyor, büyük bir kitapçı zincirine sahip ve her şeyi iş olarak algılıyor. Kathleen’i işinden ederken “Bu sadece bir iş, bunu kişisel alma” diyor. Kathleen ise “Bu da ne demek? Her şey kişiseldir. Hayatta her şey kişisel olarak başlar” diyerek kalpte yaşamanın ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.
NOTTING HILL (1999)
Anna Scott (Julia Roberts) ünlü ve başarılı bir film yıldızıdır. Toplum içinde nasıl davranması gerekiyorsa o şekilde davranır. Satürn’ün başarısını ve aynı zamanda da kısıtlamasını yaşar. William Thacker (Hugh Grant) ise Notting Hill’de küçük bir seyahat kitapları satan dükkanın sahibidir. Gerçek aşkı aramaktadır. Kitapçıda karşılaşırlar ve aralarında bir ilişki başlar. Anna da gerçek aşkı aramaktadır fakat ünü, onun duygularını istediği şekilde yaşayamamasına ve kendini ifade edememesine neden olur. William, Anna’nın gerçek ve doğal halini gören ve ünlü Anna Scott’tan daha fazla seven kişi olduğu için, Anna ona aşık olur. Anna; “Ün gerçek değil. Ben sadece bir erkeğin karşında durmuş ondan beni sevmesini bekleyen basit bir kadınım” der. Toplum ve şöhret tarafından kullanıldığını ve sadece basit olarak aşkı aradığını itiraf eder.
BAŞAK/BALIK AKSI: HÜR İRADE
Bozguna Uğramış Çocuk.
Sloganı: “Sadece kendimi feda edersem sevilebilirim.”
Bu aksın duygusal tepkisi ‘Karşı Koyan Kızgınlık’tır.
Bu aks hür iradeyle ilgilidir. Kontrol edici ve güçlü konumdaki ebeveyne çocuk kendini bırakır.
Bu aks aslında tamamen kontrolle ilgilidir. Hür iradenin oluşturulmasını içerir. Kendi ayaklarımızın üstünde durabilmemiz için ebeveynlerimizden ayrılmamız gerekir. Fakat bu zorlayıcıdır. Çünkü çocukluk döneminde çocuk için aileden ayrılmak uygun değildir. Ebeveyn çocuk için koruyucudur ve çocuğun buna ihtiyacı vardır. Eğer çocuk herhangi bir nedenden dolayı aileye bakma sorumluluğunu üstlenirse ya da erken yaşta koruyucusunu kaybettiğini düşünürse, özgür iradesi elinden alınmış gibi hisseder. Çünkü çocuk normalde mücadele ve yaşamak için ailesine dayanır. Örneğin; psikolojik durumu iyi olmayan anne depresyona girer ve çocukla ilgilenmezse çocuk kendini terk edilmiş gibi hissedecektir. Hatta bazı durumlarda çocuk sorumluluğu üstüne alarak annesine bakan kişi durumuna da gelebilir. Eğer çocuğun iradesi kırılırsa, kendi yoluna gidemeyecek ve o da otomatik olarak kurban durumuna düşecektir. Her zaman karşısındakine öncelik verecektir. Her zaman “Önce başkaları” diyecektir. Başak’ta da Balık’ta da aynı tema vardır. Başak hep başkalarına hizmet eder ve başkalarının ihtiyaçlarını karşılamayı kendine görev edinir. Balık ise yine başkaları için, toplum ve bütün için kendinden kolaylıkla vazgeçer. Zaten kendisi egoyu bırakmakla ilgilidir. Bu tutum da aslında bilinçaltı kızgınlığına yol açar. Bu kişiler fedakarlıkta bulunma ihtiyaçlarından dolayı her zaman bir şeylere ihtiyacı olan kişileri hayatlarına çekerler. Alkolikler, hastalar, psikolojik sorunları olanlar bu aksa sahip kişilerin en çok çekim duydukları kişilerdir. ‘Kurtarma’ ilişkideki ana prensip olur. “Onu bırakamam yoksa ölür” ya da “Bensiz yapamaz, onun için hep orada olmalıyım” bu ilişkilerin sloganları gibidir.
Bu aks genellikle hasta ebeveynle ilgilidir. Sevimli, kendini adamış ve kurban etmiş ebeveyn: “Ben her şeyi senin için yaptım” der. Pasif agresif, birbirine zıt hisleri olan, pasif provoke eden bir tutum sergiler.
WHAT EVER HAPPENED TO BABY JANE? (1962)
Bebek Jane’e ne Oldu?
Bette Davis’in 1962 yılında gösterime giren filmi Başak/Balık aksı için güzel bir örnektir. Jane ve Blanche Hudson Hollywood’da yaşayan yaşını almış iki kız kardeştir. Jane eski çocuk yıldız ‘Baby Jane’dir. Kız kardeşi ise çocukken Jane’in gölgesinde yaşamış ve göz ardı edilmiştir. Fakat büyüdüklerinde roller değişir ve Blanche meşhur bir film yıldızı olur. Jane de film endüstrisinde çalışmaya devam eder fakat Blanche kadar başarılı olamaz. Blanche bir araba kazası geçirir ve tekerlekli sandalyeye mahkum kalır. Jane ona bakmak zorunda kalır, fakat evin işlerini yapmaktan nefret eder. Zaten Jane’in akli dengesi yerinde değildir ve aynı zamanda da alkoliktir. Asıl bakıma muhtaç olan odur. Jane bir taraftan da kız kardeşini kullanır ve sürekli içki için parasını alır.
Birbirlerinden aslında nefret eden 2 kız kardeşin aralarında tuhaf bir güç savaşı var. Burada kimin kurban kimin kurtarıcı olduğu belli değil. Kadın kendini başkası olmadan yaşayamayacağına inandırmış. Çok bağımlı davranıyor. Aslında zayıf olarak güce sahip oluyor ve karşısındakine istediğini yaptırtıyor.
ABOUT A BOY (2002)
Bir Erkek Hakkında
Marcus (Nicholas Hoult) ve annesi Fiona (Toni Collette) arasındaki ilişki Başak/Balık aksı için çok güzel bir örnek oluşturuyor. Anne Fiona psikolojik olarak zor durumda, intihara teşebbüs etmiş birisi. Başak/Balık aksına sahip bir çocuğun tipik anne karakterini oluşturuyor. Çocuk annenin ona bakamayacağını görüyor ve erken yaşta kendine bakma sorumluluğunu almak zorunda kalıyor. Kendini tek başına ayakta tutabilmenin yollarını arıyor. Annesini seviyor görünüyor ama zayıf olduğu ve onu koruyamadığı için ondan nefret ediyor. Çocuğun duyduğu büyük bir kızgınlık var, fakat bunu bastırıyor. Kendisini annesine bakmak zorunda hissediyor. Sırf annesini mutlu edebilmek için okulda alay konusu olmayı kabullenip annesinin en sevdiği şarkıyı çıkıp sahnede söylüyor. Aynı zamanda da günah keçisi.
Burada yine Başak/Balık aksının tipik bir dışavurumunu daha görmekteyiz. Sözde güçsüz olan aslında baskın ve kontrol edici durumda. Anne bütün zayıflığına rağmen kontrol eden konumda. Vejetaryen olduğu için oğlu da vejetaryen. Marcus bir gün ona “Anne McDonalds’a gitsem bana kızar mısın?” diyor. Annenin cevabı, duygu sömürüsü yaparak kontrol etme yönünde: “Sana karışmam ama hayal kırıklığına uğrarım.” Duygu sömürüsü yaparak çocuğuna istediğini yaptırıyor.
Yazım tarihi: 2007, İstanbul
Düzenleme tarihi: Ocak 2015, İstanbul
Bu yazının tüm hakları saklıdır. İzin almadan hiç bir şekilde kullanılamaz. FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU UYARINCA KISMEN VEYA TAMAMEN BU SİTE, E-BÜLTEN VE E-POSTA İÇERİĞİNİN ESER SAHİBİNİN İZNİ OLMAKSIZIN KOPYALANMASI, YAYIMLANMASI VE DAĞITIMI HUKUKİ VE CEZAİ YAPTIRIMA TABİ OLUP, AYKIRI DAVRANANLAR ALEYHİNDE GEREKLİ TAKİBATIN YAPILMASI GEREKLİ HALE GELİR.