Uranüs Plüton Karesi ve Yeni Çağın Başlangıcı
24 Haziran 2012 – 19 Eylül 2012 – 21 Mayıs 2013 – 1 Kasım 2013 – 21 Nisan 2014 – 15 Aralık 2014 – 17 Mart 2015
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, akıl çağıydı, ahmaklık çağıydı, inanç dönemiydi, inanılmazlık dönemiydi, aydınlığın mevsimiydi, karanlığın mevsimiydi, umudun baharıydı, umutsuzluğun kışıydı. Yaşamak için her şeyimiz vardı, yaşamak için hiç bir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğrudan doğruya Cennete gidiyorduk. Hepimiz doğrudan doğruya öbür tarafı boylayacaktık. Sözün kısası, o çağ şimdiki zamana öylesine benziyordu ki, şamatacı yönetmenler, iyi ya da kötü şeyler için bir karşılaştırma yaptıklarında, bu çağın her bakımdan en üstün sayılmasında ısrar ediyorlardı.” diye başlıyor Charles Dikens’ın 1800’lerde yazmış olduğu meşhur İki Şehrin Hikayesi isimli romanı… Şimdi bu satırları okuyunca, aradan iki asır geçmiş olmasına rağmen çok da büyük değişimler olmadığını fark edebiliriz.
Dikens, Fransız İhtilali dönemini anlattığı bu romanında, Fransız İhtilalinin kişilerin ve bireylerin hayatı üzerindeki etkilerini gözler önüne sermişti. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi Satürn’den sonra gelen jenerasyon gezegenlerinin sembolik anlamları, keşfedildikleri dönemin toplumsal olaylarıyla şekillenmiştir. Herkesi etkileyen bir olay – Yeni bir gezegenin keşfi gibi- vuku bulduğunda bu, kolektif bilinçaltını aktive ederek insanların algı seviyesini etkiliyor. Tıpkı “Kelebek Etkisi” gibi… Bu da büyük bir uyanışa ve küresel bir etkiye sebebiyet veriyor. Uranüs gezegeni 1781 yılında keşfedilmişti. Hemen sonrasındaki dönemde Fransız ihtilali gerçekleşti ve böylece halk krala karşı ayaklanmış oldu. Bu olay domino etkisi yaptı ve tüm sömürgelerin tek tek ayaklanmasına sebep oldu. Bu toplu hareket, yani otoriteye başkaldırmak, bağımsızlık ilan etmek ve mevcut sisteme karşı gelmek Uranüs’ün sembolik anlamlarını oluşturdu.
Fransız ihtilali, insanların özgürlük uğruna yaptıkları toplu bir hareketti. Astrolojideki Uranüs ise, özgürlük ve gerçeklik uğruna her şeyi tüm çıplaklığı ile ortaya koyan gezegendir. Uranüs gelip bizi bulduğunda artık, yıllarca halının altına süpürdüğümüz pislikleri orada tutamayız. Sanki biri gelir, halıyı kaldırıverir ve bize dönüp “Bu pislik de ne? Çabuk bunları temizle!” der. Biz daha halının kaldırılmasıyla yaşadığımız ilk şoku üzerimizden atlatamadan bir de üstümüze kalan bu işle uğraşmanın sıkıntısını yaşarız. Halbuki bu pislikleri seneler boyunca biz oraya saklamamış mıydık? Sanki bir gün bunların ortaya çıkacağını bilmiyor muyduk? Bazen kendimizi bile kandırabiliriz ama Uranüs geldiğinde bize her şeyi olduğu gibi, apaçık gösterir.
Uranüs yapısı nedeniyle ani, beklenmedik şekilde ve uyarı göndermeden hareket eden bir gezegendir. Gezegenin en popüler tanımı ise “Beklenilmeyeni Beklemek”tir. Uranüs asi ve başkaldıran yapısıyla, mutlak sisteme karşı gelerek isyan eder. O devrimin ta kendisidir. İsyanın kalbidir. Onun için kısaca “Akacak kan damarda durmaz” da diyebiliriz. Gezegen burçlar kuşağında yolculuğuna devam ederken bulunduğu burcun doğasına uygun olarak başkaldıracak ve bu alanda devrimler yapacaktır. Hediyesi ise uyanıştır. O geldiğinden hiç bir şey aynı kalmaz.
Uranüs Koç Burcunda Neler Getirdi?
Uranüs Koç Burcuna ilk defa 2010’da girmiş, buradaki sürekli yolculuğuna ise 2011’de başlamıştı. Uranüs ezoterik astrolojide Koç Burcunda yöneticidir. O kolektif alanda yeni tohumlar atmakla meşgulken bir taraftan da eski ve çürümüş olanı değiştirmek ister. Koç bireysel, özgür ve cesurdur. Uranüs Koç’ta olduğu dönem boyunca tüm bu konularda büyük uyanışlar yaşamamıza vesile olacaktır. İlişkilerimizde, işimizde, günlük hayatın içinde, kurumsal düzen ve küresel alanda özgürleşme, bireyselleşme, atılım yapma cesareti ve kendimizi ortaya koyabilme gücünü verecektir. Olumlu anlamda Uranüs bağımsızlık, özgünlük ve kendiliğinden oluş duygularını canlandırır.
“Zorlukları kriz ya da fırsat olarak yaşamak bizim elimizde.”
Bu sebeple Uranüs Koç’ta, herkesin güvenlik alanından çıkarak, büyük değişimler yaşamasına vesile olacaktır. Unutmayı Koç ilk burçtur ve her şeyi başlatmaya ilk cesaret eden o olmuştur. Bu dönemde güvenlik için sürdürülen evlilikler bitebilir. Ya da tam tersi, başına buyruk bir hayat yaşayan kişiler bir anda evlenmeye karar verebilirler. Kurumsal bir düzen içinde senelerce çalışan bir kişi, artık kendisine daha fazla zaman ayırmak için ressam olmaya karar verebilir veya senelerce hazır para yemeye alışmış evin haylaz çocuğu artık büyür ve kurduğu yeni iş sayesinde beklenmedik bir gelire sahip olabilir. Kısacası Uranüs şimdiye kadar cesaret edemediğimiz, belki sadece sıkıntılı günlerde rahatlamak için kurduğumuz bir hayalden öteye geçmeyen fantezileri gerçeğe dönüştürecek motivasyonu sağlayabilir.
En Çok Öncü Nitelikteki Burçlar Etkileniyor
Uranüs’ün Koç Burcuna geçmesinden en çok Öncü Nitelikteki burçlar, yani Koç, Yengeç, Terazi ve Oğlaklar etkilendi. Uranüs’ün Koç Burcuna ilk girdiği 2010 ve 2011 senelerinde bu burçların ilk döneminde doğan kişiler etkilenmeye başladı ve Uranüs Koç Burcunda yolculuğuna devam ettikçe bu burçların ilerleyen dereceleri de sırasıyla etkilenmeye devam etti. Değişim ve büyük dönüşüm zamanları öncesi çok sancılı geçebilir. Özellikle değişen ve yenilenen şartlar karşısında zorluk çeken kişiler için bu dönem oldukça zorlayıcıdır. Diğer taraftan değişimi yaratan, bunu arzulayan ve buna öncülük eden kişiler, mevcut cadı kazanını oldukça eğlenceli bulacaklardır. Yani bir yer birilerinin cennetiyken bir başkasının cehennemi olabilir.
“Dans eden bir yıldız doğurmak isteyen, önce kendi içinde büyük taşkınlıklar ve kaos yaşamak zorundadır.” – Nietzsche
Plüton Oğlak Burcunda Neler Getirdi?
Değişim ve dönüşüm gezegeni Plüton, 1995 – 2008 yılları arasında Yay Burcundaki yolculuğunu tamamlayarak Ocak 2008’de Toprak Elementi bir burç olan Oğlak’a girmişti. Bu dönemde patlak veren küresel finansal kriz, tüm finans sektörünü etkilerken buna bağlı olarak şu anda dünyaya hakim olan kapitalist sisteme de büyük bir darbe vurdu. Plüton’un iyimser Yay Burcunda olduğu dönem boyunca şişen sabun köpüğü faiz, kredi ve mortgage sistemi Plüton’un Toprak Elementi bir burç olan Oğlak Burcuna girmesiyle birlikte patladı. Pek çok kişi iflas ederken, pek çok kurum şekil değiştirdi ve küçüldü. Plüton gerçekçi ve disiplin seven Oğlak’ta, gerçek dışı, riskli ve hayal ürünü olan her ne varsa yok etti. Ayaklarımızı yere bastırırken değişmesi gereken sistemi çökertti. Bu dönemde güç dengeleri değişti ve çöken Batı ekonomisine karşın yükselen Doğu dikkatleri üzerine topladı.
Uranüs gibi diğer bir jenerasyon gezegeni olan Plüton’un 2008’de Oğlak Burcuna geçmesiyle Öncü Nitelikteki burçların (Koç, Yengeç, Terazi, Oğlak) ilk derecelerinde doğan kişiler önemli ölçüde etkilendiler. Plüton bu kişilerin benlikleriyle olan temaslarını güçlendirmek adına, onları önemli bir dönüşüm sürecinin içine soktu. “Ben kimim?” ve “Bu hayatta ne yapmak istiyorum?” bu kişilerin son dönemde kendilerine en sık sordukları soru haline geldi. Plüton’un etkisi hayatımızı bir daha aynı olmaksızın değiştirir. Bu etkiyle kendi gücümüzü keşfetmeye başlar ya da keşfetmek zorunda bırakılırız. Pek çok kişi artık dışarıdan gelen değil, kendi kişisel kaynaklarına güvenmek zorunda kalabilir. Bu kendini ya iş ve kariyer değişimi, ya ilişkilerin kopması ve değişmesi ya da sağlıkla ilgili konularda yaşatmış olabilir.
Güneş haritamızda ego ve varoluş amacımızı belirlerken, Plüton burada kendi varoluşumuzun derinliklerine bakma fırsatı sunar. “Kendim için ne istiyorum? Benim gerçek ihtiyaçlarım neler? Bu iş beni yeterince tatmin ediyor mu? Kendimi bu ilişki içinde ne kadar gerçekçi bir şekilde ifade edebiliyorum?”
Plüton ölüm ve yeniden doğum, metamorfoz yani başkalaşımdır. Bir son değil, şekil değiştirerek tekrar var olmak anlamına gelir. Tibet Budizm’indeki inanışa göre ölüm, bir sonlanma değil, başka bir varoluş formunda vukuu bulmaktır. Onlar, doğum, ölüm ve yeniden doğuş sürecine Samsara derler. Bu inanışa göre her yeniden doğduğumuzda Duhkha adı verilen varoluşa gireriz ki bunun karakteristiği çile çekmek, acı ve tatminsizliktir. Yeniden doğuş süreci sürekli olarak devam eder; ta ki Samsaradan özgürleşene ve farkındalık sağlayana kadar. Bu da zaten Budist öğretinin hedefidir.
CERN: “Evet! Tanrı parçacığı bulundu.”
Uranüs/Plüton Karesi Neler Getirdi?
İlk Uranüs/Plüton karesi 2012 Haziran ayında gerçekleşti ve o dönemin gündeminde İsviçre’deki meşhur Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi Cern Laboratuvarları vardı. Bilim insanları burada devam eden çalışmalarında yaptıkları deneylerle evrenin yapısını anlamaya çalışıyorlar. Burada dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı olan Büyük Hadron Çarpışması sağlandı ve milyarlarca yıl önce evreni ortaya çıkaran Büyük Patlama benzeri bir simülasyon yapılmaya çalışıldı. Bu deney önceki senelerde “Kıyamet Senaryoları” yapılmasına neden olduysa da şimdilerde evreni daha iyi anlamamıza ve farkındalığımızı arttırmamıza yardımcı olmakta.
Evrende var olan, gördüğümüz ve dokunduğumuz canlı cansız her maddenin atomlardan var olduğunu düşünürsek, atomun yapısıyla ilgili araştırmaların evrenin bütününü anlamamız açısından ne kadar önemli olduğunu kavrayabiliriz. Atom gözle göremediğimiz ve hayal edemeyeceğimiz kadar küçük zerreciklerden oluşurken, bu kadar küçük bir yapının içinde uzaydaki sisteme benzer bir yapı olması aslında oldukça şaşırtıcı. Bir atom çekirdeği aslında küçük bir evren maketi gibidir.
“Yukarda ne varsa aşağıda da o vardır.”
Atomun içindeki boşluk tıpkı uzay boşluğu gibi devasa bir yapıdadır. Yıldızlar ve galaksiler arasındaki boşluk tıpkı bir atomun protonu ve çevresindeki elektronu arasındaki boşluk gibi büyüktür.
Peki, bunların anlamı nedir? Yapılan deneyler ve açıklamalar kolektif alandaki farkındalığı bu dönemde arttırırken bizim hayatımızda ne gibi değişimler olabilir? Büyük resme bakıp, dünyada gelişen olaylar karşısında kendi küçük hayatımızdaki büyük değişimleri resmin neresine koyabiliriz? Bilincimizdeki gelişim hayatımızda bize sorun yaratan olaylara çözüm sağlayabilir mi?
Çoğu dini ve mistik öğreti yaşanan zorlayıcı olayların büyük planda bizim hayrımıza olduğundan ve bizi geliştirici şekilde planlandığından bahseder. Peki, eğer bu doğruysa, biz bu manevi düzen içinde ruhsal yolculuğumuza devam ederken neden bu kadar zorlanırız? Mademher şerde bir hayır varsa, o zaman neden olayları olgunlukla karşılayamayız?
Drunvalo Melchizedek’in Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı kitabında yüksek bilinç ve bu bilincin bedenle olan bağlantısından bahsedilir. Jenerasyon gezegenleri, özellikle de Uranüs yüksek bilinci sembolize ederken, Uranüs/Plüton çatışması bu dönemde evrensel olanla dünyevi olanı anlayabilmemiz için bizi zorluyor. Aydınlanma ve bilinç düzeyinin yükselmekte olduğu söylenen şu dönemde evrensel konular, dünyevi konularla iç içe girebilmekte.
Burada yüzyıllar boyunca mevcut olan bilinç seviyelerini açıklarken: “Uyumsuz bir bilinçteyiz ancak bu, hayatı tamamlamak için gereklidir” der. Aslında çatışma insanın beşeri oluşu ve aynı zamanda da ruhsal bir varlık oluşundan kaynaklanır. İlk çatışma insanoğlunun doğumuyla, mükemmel olan ruhun mükemmel olmayan bedene girmesiyle başlar. Yani aslında bu dünyada olmak, var olmak ve yaşamak çatışmanın ta kendisidir. Ruh tekamül aşamasında, önceden planladığı ve/veya özgür iradesiyle bu dünyada insan olarak yaptığı seçimler sonucunda sınanır.
Çatışma Neden Var?
Evrendeki çatışma kavramının mükemmel tanımlamasına ise bir başka kitapta, Paulo Coelho’nun son kitabı Elif’te rastladım. Coelho bilgelik yolundaki gelişiminin tıkandığı noktada ruhani mentorunun tavsiyesi üzerine bir yolculuğa çıkar ve Rusya’yı baştan sona bir trenle kat eder. Uzun yolculuğunda ona eşlik eden bir kaç kişiyle yaptığı konuşmada çatışmayla ilgili şöyle bir örnek verir: “Şu an raylarla tekerlekler çatışıyor, metallerin birbirine sürtündüğünü duyuyoruz. Ne var ki tekerleğin varlık sebebi raylar, rayların varlık sebebi de tekerleklerdir. Metallerin gürültüsü manasızdır. Duyduğumuz bir kavga çığlığı değil, sadece çatışmanın bir tezahürüdür.”
İşte buradan başlayarak hayatta çatışma olarak algıladığımız her şeyin aslında bir gereklilikten kaynaklandığını fark edebiliriz. Biriyle çatıştığımız noktada şu soruyu sorabilmeliyiz: “Beni zorlayan bu konu aslında benim içimde değiştirmek istediğim hangi kalıbı sembolize ediyor?” Benzer enerjiler daima birbirini çeker ve bizim enerji alanımızda olmayan hiç bir olay bizim algı seviyemize inmez. Üstelik benzer olaylar sürekli olarak, farklı farklı sahnelerde karşımıza çıkıyorsa değişimin gerekliliği iyice vurgulanıyor demektir.
Değişim bazen korkutucu, fakat gereklidir. Uranüs/Plüton dönemi tüm dünyada protestoları, ayaklanmaları, başkaldırı ve değişim için isyanları, bir taraftan da devrim niteliğinde değişimleri beraberinde getirecektir.
Kimler Nasıl Etkileniyor?
Uranüs Plüton kare açısı 2012’de başlayarak ara ara 2015 yılına kadar devam edecek. Bu süre boyunca Öncü Burçların farklı derecelerini aktif hale getirecek. Aşağıdaki listede hangi tarihte hangi derecelerin aktif olacağını bulabilirsiniz.
24 Haziran 2012’de 8 Koç/Oğlak ve buna bağlı olarak Yengeç ve Terazi
19 Eylül 2012’de 6 Koç/Oğlak ve buna bağlı olarak Yengeç ve Terazi
21 Mayıs 2013’te 11 Koç/Oğlak ve buna bağlı olarak Yengeç ve Terazi
1 Kasım 2013’te 9 Koç/Oğlak ve buna bağlı olarak Yengeç ve Terazi
21 Nisan 2014’te 13 Koç/Oğlak ve buna bağlı olarak Yengeç ve Terazi
15 Aralık 2014’te 12 Koç/Oğlak ve buna bağlı olarak Yengeç ve Terazi
17 Mart 2015’te 15 Koç/Oğlak ve buna bağlı olarak Yengeç ve Terazi
Bu dönem boyunca Öncü Nitelikteki burçların – Koç, Yengeç, Terazi, Oğlak – 8 ila 15leri aktif olacaktır. Eğer doğum haritanızda bu derecelerde kişisel gezegenleriniz varsa, yukarda bahsettiğimiz değişim ve dönüşüm süreci sizin hayatınızda da aktif olabilir. Diğer taraftan 27 Mart – 5 Nisan arası doğumlu Koçlar, 28 Haziran – 7 Temmuz arası doğumlu Yengeçler, 30 Eylül – 8 Ekim arası doğumlu Teraziler, 28 Aralık – 6 Ocak arası doğumlu Oğlaklar 2015’e kadar devam edecek dönemde, yukarıda bahsettiğim değişim, dönüşüm ve farkındalık sürecini daha yoğun bir şekilde yaşayabilirler.
Yukarıdaki tarihler iki gezegenin açısının tam olarak kesinleştiği tarihleri göstermektedir. Fakat jenerasyon gezegenleri çok yavaş hareket ettikleri için etkileri aynı derece için uzun vadeli olur. Yani bu, yukarıda bahsedilen tarihlerden en az bir ay önce ve bir ay sonra bu etkileri güçlü şekilde hissedeceğimiz anlamına geliyor.
Yeni Enerjilere Uyumlanmak Nasıl Olacak?
Peki bu değişim sürecinde hayatımızı nasıl olumluya çevirebiliriz? Bunun cevabına ise, astrolog BernadetteBrady Kaos Teorisiyle cevap veriyor. Kaos teorisine göre evren sürekli düzensiz olarak gelişen olaylardan meydana geliyor ve düzen hiç bir şekilde sürekli olarak kalamıyor. Bu sebeple değişim zaten kaçınılmaz. Bir de değişimi biz kendimiz yaratıp hayatımızın kontrolünü elimize alırsak o zaman hayatımızı daha rahat yönetebiliriz.
Brady bu konuyla ilgili ilginç örnekler veriyor. Bunlardan bana en çarpıcı gelenlerinden biri tatillerin aslında hiç bir zaman fiziksel dinlenmeye odaklı olmayıp, aslında günlük rutini bozma üzerine tasarlanmış olduğunu öne sürmesi. Bu aslında bir bakıma doğru; çünkü herkes hayatında en az bir kez tatille ilgili şöyle çelişkili bir ifadede bulunmuştur: “Bu tatilden sonra dinlenmek için başka bir tatile çıkmam gerekecek!”
Brady örneklerine devam ediyor ve Hindu astrolog Jyostish’in yaklaşan bir astrolojik etkiyi olumluya çevirmek için ne yapılması gerektiğini bildiğinden bahsediyor. Jyostish, sürekli tekrarlanan bir mantra söylemenin şaşırtıcı biçimdeki etkisinden bahsediyor. Burada aslında mucizeler yaratan etkinin mantranın içeriğinden çok, defalarca tekrarlanması sonucunda kişinin hayatında mevcut rutini kırarak yeni ve farklı bir rutin yaratmasından kaynaklandığından bahsediliyor. Tabi sonunda mantarnın içeriği de zihni doğru yönlendirmesi nedeniyle önemli hale geliyor.
Kısacası kaos teorisi astrolojik sistemi desteklerken sürekli değişim gereğinin kişinin kendisi tarafından yapılmasının ve yeni bir düzen kurulmasının farklı fırsatları karşımıza çıkarabileceğinden bahsediyor. Burada bize düşen rol ise, kendini tekrar eden, bize sıkıntı yaratan ve artık ileri gidemememize sebep olan kalıplarımızı görerek bunları değiştirmek için cesaretle adım atmak olacaktır. Yeni fırsatları cesaretle kucaklamanız ve yeniçağın değişim sürecine katılabilmeniz ümidiyle…
Eylül 2012, İstanbul
Referanslar:
Kelebek Etkisi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Kelebek_etkisi
Kaynaklar:
– John Peacock, TheTibetanway of Life, DeathandRebirth (DuncanBairdPublishers Ltd.,London, 2009)
– Irvin D. Yalom, Nietzsche Ağladığında (Ayrıntı Yayınları, 21. Baskı, İstanbul, 2005)
– Bernadette Brady, Astrology a place in chaos (TheWessexAstrologer Ltd., UK, 2006)
– Drunvalo Melchizedek, Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı 2 (Butik Yayıncılık ve Kişisel Gelişim Hiz. Ltd. Şti., İstanbul, 2010)
– http://www.ntvmsnbc.com/id/25076475/
BU YAZININ TÜM HAKLARI SAKLIDIR. İZİN ALMADAN HİÇ BİR ŞEKİLDE KULLANILAMAZ. FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU UYARINCA KISMEN VEYA TAMAMEN BU SİTE, E-BÜLTEN VE E-POSTA İÇERİĞİNİN ESER SAHİBİNİN İZNİ OLMAKSIZIN KOPYALANMASI, YAYIMLANMASI VE DAĞITIMI HUKUKİ VE CEZAİ YAPTIRIMA TABİ OLUP, AYKIRI DAVRANANLAR ALEYHİNDE GEREKLİ TAKİBATIN YAPILMASI GEREKLİ HALE GELİR.